Çekim başlamadan önceki hazırlık süreci, işin belki de en önemli kısmıdır. Çünkü kamerayı omzuna alıp “hazırım” demekle iş bitmez; o ana kadar geçen zaman, bir anlamda çekimin ruhunu şekillendirir.Her şey, kameramanın sabah işe giderken attığı ilk adımla başlar. O günün çekimi nasıl olacak, ışık ne kadar sert, hava nasıl, mekan kalabalık mı, bunların hepsi aklından geçer. Çekim alanına vardığında önce etrafa bakar. Sadece görüntüye değil, ortama da dikkat eder. Nereden rüzgar geliyor, ses nereden patlıyor, gölgeler nasıl düşüyor… Bunların hepsi gözle görülmeyen ama görüntüyü etkileyen detaylardır.
Kamerasını eline aldığında ilk yaptığı şey, onunla bir bağ kurmaktır. Her kameraman kendi ekipmanını tanır. Lensine bakar, camın üzerinde en küçük bir toz kalmamıştır. Hafıza kartını kontrol eder, bataryaların doluluğunu gözden geçirir. Çünkü bilir ki bir batarya bitebilir ama o an bir daha yaşanmaz. O yüzden her şeyin tam olduğundan emin olmadan çekime başlamaz.
Biraz durur, sahayı izler. Çekim yapılacak yeri gözleriyle ölçer. Nerede durursa en iyi açı yakalanır, hangi yöne hareket ederse görüntü daha güçlü olur, bunu hissederek anlar. Güneşin açısını, ışığın tonunu fark eder. Eğer iç mekandaysa, lambaların rengiyle ortamın atmosferi arasındaki farkı düşünür. Çünkü bir kameramanın işi sadece görmek değil, gördüğünü hissettirmektir.Ekip arkadaşlarıyla birkaç kelime eder. Yönetmenle kısa bir konuşma, ışıkçıya bir bakış, sesçiye bir onay… Setin havası bu anlarda oturur. Herkes aynı frekansta olursa, çekim de o kadar akıcı olur. Sessiz ama güçlü bir iletişim vardır aralarında. Kameraman bazen sadece bir göz hareketiyle anlatır ne istediğini.
Çekim öncesi hazırlık sadece teknik değil, ruhsal bir hazırlıktır da aslında. Kameraman o ana kendini bırakır. Çünkü birazdan yakalayacağı kare, belki de binlerce insana duygusal bir şey hissettirecektir. Bu düşünceyle kendini o ana odaklar. Bir nevi meditasyon gibidir bu. Nefesini düzenler, kadrajı düşünür, sonra parmağını yavaşça kayıt tuşuna götürür.
Bir de işin fiziksel yönü vardır. Uzun saatler sürecek bir gün için rahat ayakkabı, su, belki bir yedek tişört… Bunlar küçük ama önemlidir. Kameraman, kendine de dikkat etmesi gerektiğini bilir. Çünkü o iyi değilse, kamera da iyi bakmaz.Son kez çevresine bakar, her şey yerli yerinde mi, kimsenin ayağı kablolara takılır mı, tripod sağlam mı… Bunları kontrol eder. Çünkü bir kazayı önlemek, bir görüntüyü yakalamaktan daha değerlidir. Güvenlik her zaman önce gelir.
Sonunda kamera hazır, ışık yerinde, herkes bekliyordur. Kameraman o an derin bir nefes alır, kadraja bakar, dünyayı yeniden çerçeveler. O an, artık sadece bir çekim değildir. Hazırlıkların, emeğin, dikkatin ve sabrın birleştiği bir andır. Ve o anda kameraman artık sadece kayıt yapan biri değil, hikâyeyi anlatan kişidir.


